Bu İsraf Başka İsraf
Eminim başlığı okuduğunuzda aklınıza ilk gelenler arasında yemek israfı, su israfı, kâğıt israfı gibi günlük hayatta kullanırken dikkat etmediğimiz ve çok hor kullanarak hem ülkeye hem de dünyaya zarar verdiğimiz israflar aklınıza geldiğini düşünüyorum. Aslında gerçekten de haklısınız. O kadar çok israf ediyoruz ki ne ülkeyi ne dünyayı nede çocuklarımızın geleceğini düşünüyoruz. “Başkaları yapıyor ben niye yapmayım ki” mantığı ile lümpen bir hareket içerisinde yaşadığımızın belki de farkında bile değiliz. Bir deney vardır; kurbağayı birden sıcak suya attığınızda hemen sıçrar ve kaçar, fakat soğuk suya koyup altını yavaş ısıttığınızda kurbağa suyun kaynadığını bile fark edemeden ölür. Aynen öylede bizler de soğuk suya konulmuş kurbağa misali yaptığımız israfın ve hatta lümpen düşünme ve hareket etme şeklinde hayatımızın değiştiğini dahi hissedemiyoruz. Bunları okuyan çoğu kişi kendisini bu grup içerisinde görmeyecektir fakat gerçek öyle değil. Buna bulaşmamış insan yok gibi.
İsraf, kaynakların gereksiz yere kullanımı veya kaybedilmesi anlamına gelir. İsrafın en sık görüldüğü alanlardan biri gıda israfıdır ve bu gerçektir. Ancak, israf sadece gıdalarda değil, diğer kaynaklarda da görülebilir. Örneğin, su israfı, enerji israfı, para israfı gibi alanlarda da yaygın olarak görülebilir. İsrafın önlenmesi, sadece kaynakların daha verimli kullanımı için değil, aynı zamanda doğal kaynakların korunması ve gelecekteki nesiller için sürdürülebilir bir dünya yaratılması için de önemlidir.
Fakat bu kısa yazımda sizlere bam başka bir israftan bahsedeceğim ve ne kadar umursamaz bir hale geldiğimizi belki hissedeceksiniz. Ülkede çok daha önemli, çok daha ciddi ve çok daha ölümcül bir israf var. Bu israf ise akademisyen israfı. Sanki çok kolay yetişiyor ve çok kolay bulunuyor gibi umursamazca israf ediliyor. Kimisi görevlerinden saçma bahanelerle uzaklaştırılırken, kimisi yurt dışına çıkmaya zorlanıyor veya görevlerini yapamayan birçok akademisyen başka işler yapıyor. Hapiste bulunan akademisyenleri saymıyorum bile.
Cadı avının tasviri
Akademisyen israfı ülke için gerçekten ciddi bir sorun oluşturmaktadır ve ülke geleceğini tehdit etmektedir. Almanya’nın Nazilerini bir çoğunuz bilirler. Nazilerin yükselişi ve II. Dünya Savaşının patlak vermesiyle birlikte birçok Yahudi, politikacı, sanatçı ve bilim insanı Nazi zulmünden kaçarak başka ülkelere sığınmak zorunda kaldı. Bu kişiler arasında birçok ünlü bilim insanı ve akademisyen de bulunuyordu. Almanya’nın Yahudi bilim insanlarına uyguladığı baskı, Avrupa’da ve diğer bölgelerdeki üniversitelerde önemli bir beyin göçüne neden oldu. Türkiye, bu dönemde birçok bilim insanına ev sahipliği yaptı. 1933-1945 yılları arasında, Almanya’da Yahudi oldukları için baskı altında olan yaklaşık 50 Alman bilim insanı Türkiye’ye sığındı. Bunların arasında fizikçiler, matematikçiler, tarihçiler ve diğer birçok disiplinde önemli bilim insanları vardı. Bu bilim insanları, Türkiye’nin o dönemdeki akademik kurumlarında görev aldılar ve Türkiye’nin bilim dünyasına önemli katkılarda bulundular. Belki de şu anki üniversitelerin çoğunun var olması bu akademisyenlere borçludur.
Nazi Almanyasından Türkiye’ye sığınan akademisyenler
Beyin göçü, bir ülkenin bilim ve teknolojik gelişmesi için son derece önemlidir. Ülkelerin bilim dünyasında öne çıkabilmesi için, en iyi bilim insanlarının ve araştırmacıların bulunduğu bir ortam yaratmak gereklidir. Bununla birlikte, birçok ülkede politik, ekonomik veya diğer nedenlerle beyin göçü yaşanıyor. Bu hazır yetişmiş beyinleri ise gelişmiş ülkeler almak için sıraya giriyor ve onlara imkanlar sağlıyor. Amerika ve Almanya’ya bir akademisyen olarak gidip yerleşmek çok daha kolay olduğunu biliyor muydunuz?
Beyin göçünün önemini anlamak için, bugünün dünya sıralamalarına bakmak yeterli. Dünya üniversiteleri sıralamasına göre, ilk 10 üniversite arasında ABD, İngiltere, İsviçre, Kanada, Singapur ve Almanya gibi ülkeler yer alıyor. Bu ülkeler, dünya çapında ünlü üniversitelere sahip olan ülkelerdir ve bilim alanında dünya liderleridirler. Bu başarı, bu ülkelerin bilim dünyasında önde gelen akademisyenlerinin ve araştırmacılarının bulunmasına bağlıdır.
Ülke olarak akademisyenleri israf etme gibi bir lüksümüz olmamalı. Patentler, buluşlar ve ülkenin ticaret alanında güçlü bir pazara sahip olması akademisyenleri sayesinde gerçekleşir. Dahası ise akademisyenler ülkeyi besleyen ana damarlardır. Bu ana damarlar kesilir ve israf edilirse ülke yeterli oksijen ve besine sahip olamaz ve ölüme mahkum edilir.
Akademisyen israfı olmasa yukarıda bahsettiğim diğer israfların otomatik zaten önüne geçilecektir. Çünkü kaliteli akademisyen demek kaliteli eğitimci yetişmesi demektir. Kaliteli eğitimciler de kaliteli ve donanımlı bireyler yetiştirebilir. Bakın özellikle “kaliteli akademisyen” şeklinde belirttim çünkü ülkede akademisyen israfından kaynaklanan boşluğu maalesef donanımsız, kalitesiz sözde akademisyenler kendilerini akademisyen olarak o koltuklara yerleştirttiler. Halk ise doğal olarak bu lümpen-sözde akademisyenlerin kalitesizliklerini görünce onlara ve dahi akademiye itibar etmemeye başladı. Akademinin prestiji de ayaklar altına alınmış oldu. TV ekranlarda, gazetelerde çıkan çoğu profesör ve doçentin H indekslerine bakınca aslında karşımızda sözde akademisyenlerden oluşan bir çöplük olduğu da bir gerçektir.
Eve aldığımız sebze ve meyveleri israf etmeye devam edersek yakında pazarda hormonlu sebze ve meyveler evimize girmeye başlayacaktır ki başladı. Aynı öylede üniversitelerde de kaliteli akademisyen israfından dolayı hormonlu sözde akademisyenlerle dolmuş durumda.
Doğru, kaliteli ve iyi bir niyetle yetiştirilmeyen insanlar, topluma katkı sağlayamazlar. Aksine, çevrelerine olumsuz etkiler yaratabilirler. Bu tür insanlar, işlerinde başarısız olabilirler, sorumluluk almayabilirler ve başkalarına zarar verebilirler. İnsanların yetiştirilmesi sırasında, karakter ve kişilik gelişimlerine önem vermek ve topluma faydalı bireyler olarak yetişmelerine yardımcı olmak önemlidir. Bu sebeple toplumda kaliteli ve başarılı insanlar yetiştirmek için akademisyenler çok önemlidir.
Akademisyen israfını önleyip geleceğimizi güzelleştirmek ve daha refah ve huzurlu bir ortamda yaşamak istiyorsak kaliteli akademisyenlere sahip çıkmamız gerekmektedir. Kaliteli akademisyenin kalitesiz olanından nasıl ayrılacağını çok yerde anlattığım için burada artık detaya girmiyorum. Fakat bu ölümcül ve çok tehlikeli israfa karşı durup akademisyenlerimize sahip çıkmaz isek göz göre göre geleceğimizi toprağa gömmüş olacağız. Arkasından hormonlu irmik ve tereyağı bile olmayan yağ ve şeker yerine tatlandırıcı kullanılmış bir irmik helvası yapıp Fatiha okumak kalacak.
Yazılarınıza hızlıca gözatmata çalıştım çok akıcı ve güncel dil kullanarak kolay okunabilir ve ilginç konu başlıklarıyla ilgimi çekti düzenli takipçiniz olarak yazılarınıza ulaşmaya çalışacağım emeğiniz ve kaleminiz(klavye)var olsun Metin hoca.
Çok teşekkür ederim